Bir Haftada Dört Sessizlik: Malatya’da Yalnızlığın Uzun Gölgesi - Malatya Politik
Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bir Haftada Dört Sessizlik: Malatya’da Yalnızlığın Uzun Gölgesi

Malatya’da bir haftaya sığan dört haber. Dört kapı, dört sessizlik.

Malatya’da bir haftaya sığan dört haber. Dört kapı, dört sessizlik. Kapılar açıldığında içeriye yayılan, yalnızlığın ağır ve görünmez kokusu. Her biri bir ömrün kendi evinde, kendi eşyalarının arasında, sessizce son bulduğu hikâyeler. Bu cümleler yalnızca hüzünlü birer vaka özeti değil; depremden sonra dağılan sosyal ağlarımızın, parçalanan mahalle belleğimizin ve zayıflayan komşuluklarımızın tuttuğu bir ayna.

Deprem, duvarları yıkmakla kalmadı. Tanıdık sesleri, “komşunun ışığı sönmüş mü?” diye bakan gözleri, “iki gündür görünmedi” diyen dilimizi de susturdu. Konteynerden yeni konuta, yeni konuttan başka bir semte taşınırken, en temel güvenlik ağımız olan gündelik temasları kaybettik. Oysa yaşlı bir komşunun kapısını çalan el, en az bir acil servis kadar hayatiydi; bazen ondan da hızlı.

Son bir haftada dört yalnız ölüm… Ortak payda şu: Evde tek başınalık, zayıflayan temas, geç fark ediliş. Bu tabloyu “ilgisizlik” kelimesine sığdırıp rahatlayamayız. Çünkü mesele bireysel duyarsızlıktan çok, topluca çözülen bir dokunun meselesi. Mahalle dediğimiz şey, aslında görünmez bir yoklama sistemiydi: Cami çıkışında göz göze gelmek, bakkalın “bugün uğramadı” demesi, eczacının “reçeteyi almadı”yı fark etmesi, muhtarın yüzleri tanıması… Bu küçük işaretler, yaşlılarımızın gündelik yaşamını tutan gizli dikişlerdi. Deprem o dikişleri söktü.

Peki neden en çok yaşlılar? Çünkü yaşlılık, yalnız kaldığında küçük aksaklıkları büyütür: Azalan hareket kabiliyeti, “yük olurum” diye yardım istemekten çekinmek, teknolojik araçlara mesafeli durmak… Isınma, yemek, su, ilaç düzeni gibi görünmez rutinler bozulduğunda, risk hızla katlanır. Bir telefonun çalmaması, bir kapının tıklanmaması, bazen bir hayat çizgisinin sessizce sönmesi demek olur.

– Komşu yoklama zinciri: Aynı katta ya da yan blokta 5-7 kişi bir mini halka kurup, gün aşırı kapı çalmak ya da kısa telefon etmek. Beş dakikalık bir temas, bir ömrün ritmini koruyabilir.

– Temas kartı: İsteyen yaşlı komşular için kapının iç yüzünde duran küçük bir kart: muhtar, birinci derece yakın, aile hekimi, eczane numaraları. Acil durumda ilk bakışta görülen bir rehber.

– 72 saat kuralı: Üç gün boyunca haber alınamayan bir komşu için muhtara bilgi vermek ve gerekli hallerde 112’yi haberdar etmek. “Abartmayayım” çekingenliğini, “gecikmeyeyim” sorumluluğuna dönüştürmek.

– Mahalle panosu ve kodlu işaret: Muhtarlıkta, isim vermeden kodlarla tutulan “görüldü/ulaşıldı” çizelgesi. Eczaneler ve cami görevlileriyle basit bir haberleşme hattı.

– Belediyeye çağrı: Yalnız yaşayan 65+ vatandaşlar için gönüllülerin dahil olduğu, veri güvenliği gözetilen düzenli arama programları. “Ulaşılamıyor” bildirimlerinin tek merkezde toplanması ve muhtarlıklarla anlık paylaşımı.

Dilin ve yaklaşımın da önemi büyük. “Yardıma muhtaç” değil, “hak sahibi komşumuz” diyelim. Tekil trajedileri teşhir etmeden, mahremiyete saygıyla anlatalım. Suçlamak yerine, dağılan ağları birlikte onarmayı konuşalım. Çünkü yalnızlık, bir kader değil; önlenebilir bir durum. Ve önlemenin en güçlü yolu, kapı eşiğinde kurulan o kısa, insani bağ.

Depremin artçıları bazen yerin altında değil, evlerimizin içinde sürüyor: Yalnızlık olarak. O artçıyı durduracak şey, birbirimizin kapısını çalmak. Bu akşam, bir komşunun kapısına dokunmak belki de yarın bir hayatın ritmini değiştirecek. Malatya’nın dikişlerini yeniden atmanın yolu, büyük laflardan çok küçük, düzenli hareketler. Komşuluk, yaşlının en yakın acil servisidir. Şimdi o servisi, hep birlikte yeniden açma zamanı.

Malatya’nın bugününde başka bir zorluk daha var: Eski apartmanların yıkılmasıyla, tanışıklık haritalarımız dağıldı. Yeni semtlerde isimler yüzlere yetişemiyor, aynı koridorda kimlerin yaşadığını bile bilmiyoruz. Muhtarlık, cami, eczane ve aile sağlığı merkezinin birbirini gören o basit, ama etkili “erken uyarı” refleksleri zayıfladı. Dört yalnız ölüm, işte bu zayıflığın kırmızı ışığıdır.

Şimdi sormamız gereken, “Nasıl oldu? “dan çok, “Bunu bir daha nasıl olmayacak hale getiririz?” olmalı. Büyük projelerin ötesinde, küçük ama düzenli adımlar var elimizde: